6.8.11

DOĞUMA - Bölüm 10

3. gün:

Sabah erkenden dalış teknesiyle açıldık. Ong dalışlarını yaparken ben de şnorkelle takıldım. Yine onlarca rengarenk balık gördüm ama daha da harika olan kocaman bir deniz kaplumbağasıyla yan yana yüzmekti! O nefes almak için suyun yüzeyine çıktığında ben de onunla çıkıyor, sakin hareketlerle derine doğru yüzerken ben de onu takip ediyordum. Dalışa gitmenin başka bir güzel yanı ise kalabalık ve keşmekeşten uzak kalabilmek, üstüne de bakir sularda dalabilmekti.



Dalış bitip karaya döndüğümüzde soluğu birkaç gündür kesip durduğum dövmecide aldım. Ne zamandır sağ elimin yüzük parmağı için dövme düşünüyordum. Önceki akşam onun bir nilüfer olmasını istediğime karar vermiştim. Dövmeciye girip o dövmeyi yaptırdım. Artık bana her zaman Tayland’ı hatırlatacak ve hiçbir hırsızın benden çalamayacağı bir şeye sahibim.

Dövmeciden sonra bir İtalyan restoranında pizza ve bira keyfi yapıp, ertesi gün de dalışa gideceğimiz için yine makul bir saatte odamıza yollandık.


4. gün:

Sabah erken kalkacağımız için geceden alarm kurmuştuk. Sabah alarmı duyunca ben tam kalkmaya davranmıştım ki Ong gülerek kolumdan çekip “Yat yat” dedi. Ben alarmın çaldığını söyleyince iyice gülmeye başladı ve odamızın karşısında duran muzır papağanı işaret ederek sesi onun çıkardığını anlamamı sağladı. Bir süre daha uyuduktan sonra hazırlanıp dalışa gittik. O gün önceki günden farklı olarak ben de tüple daldım. Her iki dalış da çok keyifliydi ama özellikle ikinci daldığımız yer olan duvardaki yaşam zenginliği tarifsizdi! Deniz kaplumbağaları, rengarenk balıklar, dev mercanlar, köpekbalıkları... Gerçekten rüya gibiydi. Ölmeden önce mutlaka yapılması gerekenler listesinin ilk sıralarında yer alması gereken bir deneyimdi!











.





































Günün diğer bir ilginç olayı ise akşam Ong’un da sırtına dövme yaptırması oldu. Ancak yaptırdığımız dövmeler modern cihazlarla değil mızrak gibi geleneksel bir aletle yapıldığı için işlem diğerine kıyasla oldukça acı vericiydi. Sonuç ise gerçekten çektiği acıya değdi.



5. gün:

Adadan son vapur 14.30’da olduğu için o saate kadar adada oyalanıp sonra Phuket’e dönmek üzere vapura bindik. Orada bir otele yerleşip akşam yemeği yedik. Çok erken kalkacağımız için erkenden yattık.

Sabah çok erken saatte kalkmamızla başlayan zorlu yolculuk süreci bizi yaşadığımız şehre ulaştırdığında ben sevdiklerim ve bazı yiyecekler – yemekler dışında ülkeme dair hiçbir şeyi özlememiştim. Uzun zamandır ne zaman yurtdışından dönsem daha da az özlemiş oluyorum zaten... Çünkü çoktandır kendimi bu ülkeye ait hissetmiyorum. Bu ülkeyi oluşturan halkın büyük kısmı bana çok uzak artık.

Döndüğümüzden beri o güzel ülkeyi çok özlüyoruz. (Her ne kadar döndükten kısa bir süre sonra PETA üzerinden gelen bir protestoda Tayland’da kedi, köpek katliamlarının dorukta olduğu ve zavallıcıkların derileri için öldürüldükleri bahis edilmiştiyse de buna inanmak istemiyorum). O güzel ülkenin anıları ve yeniden gitme fikirleri hep aklımızda. Kim bilir?

Belki de bir dahaki sefere Laos, Vietnam, Myanmar, Kamboçya, Endonezya falan...

Yeni rüyalar...



Khap khun kha Tayland!

Sawadee kha Türkiye...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder