6.8.11

DOĞUMA - Bölüm 6

Kanchanaburi – Ayutthaya – Bangkok

O gün normalde Kanchanaburi’den Bangkok’a geçecektik. Ancak cin fikirli Ong’un önerisiyle, önce görmek istediğimiz başka bir yer olan Ayutthaya’ya gidip, bölgeyi gezip, sonra Bangkok’a geçmeye karar verdik. Bunun için de şoförlü bir araba kiraladık.

Önceki gece Kwae Köprüsü'nün güzel fotoğraflarını çekmiştik ama bir de gün ışığında çekmek istiyorduk. Rehberimiz olan Mr. Wut’tan bizi köprüye tekrar götürmesini istedik. Fotoğrafları çektikten sonra uzun bir süre hediyelik eşya dükkanlarının arasında kendimizi kaybettik. Sonunda Ayutthaya yoluna düşebildik.

Mr. Wut dünya tatlısı bir adamdı. Hep gülen yüzü ve her şeye “tabi tabi hiç sorun değil” diyen tavrıyla bizi kendine hayran bıraktı! Aslında normalde bizi Ayutthaya’ya götürünce işi bitiyordu ama bize saatlerce bölgeyi gezdirdi. Gördüğümüz her şeyle ilgili uzun hikayeler anlattı. İyi ki de öyle yapmış çünkü bölgeyi arabasız ve rehbersiz gezmeye çalışmak aptallık olurmuş.







Mr. Wut bizi önce ağaç gövdesi içindeki Buda yüzüne götürdü.

Ardından Ong’un görmeyi çok istediği şeylerden olan Yatan Buda’ya gittik. Yatan Buda’ya bir süre mal mal baktıktan sonra Mr. Wut bizi Buda’nın ayakucuna götürdü. Cebimizden çıkardığımız bozuk baht’larımızı (Thai parası = Baht) önce yüzümüze yapıştırıp sonra Buda’nın ayaklarının altına yapıştırmaya çalıştık. Kimseninki yapışmazken bizimkiler yapışıp kaldı. Türk’ün cildinin yağı zamk gibidir zamk! Elin gece gündüz pirinç yiyen caponununki yapışmaz tabi!






Neyse, paralarımızı yapıştırdıktan sonra baktık millet Budist rahiplerden turuncu kumaş satın alıp Buda’nın üstünü örtüyor. E bizim neyimiz eksik dedik, aldık Buda’nın yorganını! Hepimiz kumaşın bir ucundan tutup çekerek Buda’nın üstünü örttük. Ayrıldığımızda yeni yorganının altında sırıtarak uyumaya devam ediyordu!

Paralarımızın Buda’nın ayaklarının altına hemen yapışıp kalması ve Buda’nın üstünü örtmemiz bize iyi şans, sağlık falan getirecekmiş inşallah...

Sonraki durağımız altın Buda idi. Zaten daha tapınağa girerken her yerden ilahi sesleri, gonglar falan duyuluyor, tüylerimiz hafiften ürperiyordu. İçeri girdiğimizde karşımıza çıkan görüntü ise gerçekten tarifsizdi. Altından yapılma dev bir Buda heykeli, heykelin önünde ibadet eden onlarca insan, turistler, Budist rahipler... Mr. Wut bizi bir rahibin önüne götürdü. Adam yanındaki suyu birkaç kere üstümüze sıçratarak bizi kutsadı. Sonra da takmamız için turuncu bileklikler verdi.









.










































Ayutthaya’dan çıkmaya hazırlanırken bir masanın üstüne yatırdığı kaniş cinsi köpeği makasla tıraş eden bir Budist rahip gördük. Köpeklerini ne zaman tıraşa götürse köpekleri de kendisi de çılgınlık nöbetleri geçiren biri olarak o görüntü benim için şoke ediciydi! Şımarıklığı ve hareketliliğiyle bilinen bir kaniş, masanın üstünde hipnotize olmuş gibi yatıyor ve rahip sabır ve sükunet içinde onu makasla tıraş ediyor! Etrafında tıraş olmak için uslu uslu bekleyen diğer kanişler de cabası!





Ayutthaya’daki gezimiz bittikten sonra, rehber kitapta yazıldığı üzere Bangkok’a tekne ile dönmeyi istiyorduk ama tekneyi sorduğumuz herkes bize faltaşı gibi açılmış gözlerle bakmaya başlayınca ortada bir yanlışlık olduğunu anladık. Tatlı rehberimiz Mr. Wut’a bizi Bangkok’a götürüp götürmeyeceğini sorduk, o da kabul etti. Kanchanaburi’den Ayutthaya’ya gittiğimiz gibi, koca panel vanın içinde, oradan kalkıp oraya oturarak, biralarımızı sigaralarımızı içip Tay müziği dinleyerek, Mr. Wut’la kakara kikiri yaparak Bangkok’a doğru keyifle yol aldık. Son kısımda kaybolup fazlaca dolansak da sonunda mahallemize ulaşıp Mr. Wut’la vedalaştık.

Gel gör ki restoranlar kapanmıştı ve 7 Eleven’da bile vejetaryen yemek yoktu. Şunu söylemeliyim ki Tayland’da aç bir turist olmak çok zor. Hele aç bir vejetaryen turist olmak daha da zor! Yemekleri, özellikle de kızarırken, nefis kokuyor. Bir heves gidip bakıyorsun, yenecek gibi değil. Zaten bizler için pişenlerin ne olduğunu anlamak bile çoğu zaman mümkün değil. Garip garip şeyler yiyorlar. Her şey pilav, domuz, deniz ürünleri, meyve ve sınırlı çeşitlilikte sebze üstüne kurulu. Sonuç olarak o gece de neredeyse aç yattım.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder