6.8.11

DOĞUMA - Bölüm 7

Bangkok’ta başka bir gün

Normalde Ayutthaya’ya Bangkok’tan günübirlik gidip gelecekken, önceki gün yaptığımız plan değişikliğiyle Ayutthaya’yı aradan çıkarınca Bangkok’ta fazladan bir günümüz olmuş oldu. Aslında ben ilk ayak bastığımız andan itibaren Bangkok’u hiç sevmemiş, sürekli depresif ve sıkıntılı hissetmiş ve bir an önce oradan ayrılmak istemiştim. Ancak biletlerimiz, otel rezervasyonlarımız vb. önceden ayarlanmış olduğu için bu değişiklik bize ekstra masraf getirecekti. Biz de Bangkok’taki günlerimizi en iyi şekilde geçirmeye karar verdik.

Ong’un gitmeyi istediği Siam Ocean World isimli dev bir akvaryum vardı. Oraya gitmeye karar verdik.

Bangkok gerçekten çok garip bir şehir. Daha önce birçok metropol – megapol gördüm ama o hepsinden farklı! Hani şu 2157 yılında bilmemne geçen bilim kurgu filmleri olur ya, gökyüzünde tren rayları olur, binaların arasından yollar geçer falan, aynı öyle işte!

Bir defa şehirde her şey çok katlı! Tamam gökdelenleri falan zaten biliyor ve bekliyorduk ama yollar, tren rayları falan bile çok katlı kardeşim! En altta bir otoyol gidiyor. Onun üstünde köprü üstünde başka bir otoyol. Onun üstünde başka bir köprü yonca yapıyor. Onun üstünde metro rayları... Onun üstünde göktren rayları... Bunları kuşatan gökdelenler... Hepsi birlikte gerçekten çok garip bir görüntü oluşturuyorlar. Dahası, her şey o kadar sıkış tepiş ki, sanki birisi uçaktan bakmış, bu şehrin daha neresine ulaşım ağı yapabiliriz diye düşünmüş, gökdelenlerin arasında kalan üç beş tane boşluğa da göktren raylarını sıkıştırmış! Kimi güzergahlarda 5., 6. kattaki balkonların dibinden geçiyorsun!











Neyse, bu görüntüler arasında Siam semtine vardık. Gideceğimiz akvaryum bir alışveriş merkezinin içindeydi. Hayvanların doğal ortamlarından ayrılmasına yol açan her türlü oluşuma karşı olmakla beraber bir kerelik günahkarlığın beni kendi cehennemime götürmemesi için dua ederek içeri girdim. Akvaryumun içinde değişik değişik onlarca küçük akvaryum vardı. Hayatımda belgesellerde bile görmediğim gariplikte deniz yaratıklarını orada gördüm. Tarif etmeye kalksam saçmalık olur gerçekten. O yüzden sözü yine fotoğraflara bırakacağım.







Son kertede, büyük bir havuzun içinde köpekbalıkları, vatoslar ve koca koca, garip balıklarla yüzmek için kayıt olduk. Kafamıza astronot başlığına benzeyen o dev başlıklardan taktılar. Saydığım bu canlılarla 15 dakika beraber yüzdük. Köpekbalıkları da çok etkileyiciydi ama ben en çok vatosları sevdim! Zaten oldum olası vatoslara ilgim vardı. Onların şirin mi şirin suratlarını ve suyun içinde uçar gibi gidişlerini canlı görünce daha da büyülendim. Fotoğraf ve video çekimi yaptırdık.






























Sonrasında zavallı karınlarımızı doyurmak için alışveriş merkezinin içinde epey mücadele verdik. Kah aradığımız şeyi bulamadık, kah derdimizi anlatamadık, kah biz anlayamadık, kah aldığımız şeyi beğenmedik derken aç ve sinir içinde dışarı çıktık. Kapının önünde bir sigara içip plan yapalım dedik. Biraz sinirli olduğumuz için hadi barlara gidip kafaları kıralım dedik. Gideceğimiz yer yakındı. Yürüsek mi tuktuka mı binsek derken ne yazık ki tuktuka binmeye karar verdik.

Tuktuk şoförü gideceğimiz yerin 2 km uzakta olduğunu söyledi. Ancak yol bir türlü bitmiyordu. Şoför aptal aptal sorular soruyor, kötü kötü espriler yapıyordu. Sonradan bunların benim dikkatimi dağıtmak için olduğunu anladık tabi... Uzatmayayım, bir süre sonra yanımıza motosikletle yanaşan iki kişi bacaklarımın arasında duran sırt çantamızı alıp kaçtılar. Şoföre takip etmesini söylesek de sonradan adamlarla anlaşmalı olduğunu anladığımız şoför kenara çekip durmayı tercih etti. Pasaportlar, benim nüfus cüzdanı ve hepsinden daha acı olanı, fotoğraf makinelerimiz çantayla beraber gitti! Filler, köpek balıkları, vatoslar, harabeler, göller, nehirler, şelaleler, bir sürü anımız yok olup gitti... Allahtan paralar başka yerdeydi...

Şimdi gülüyorum aslında ama o gün ve sonrasında bu olay bizi epey sarstı. Ben Bangkok’ta kalan vaktimi deliler gibi uyuyarak geçirdim. Canım odadan dışarı çıkmak bile istemedi.

Neyse, karakol, kayıt, zabıt, boşuna dövünüp durmalarımız gibi bir sürü tatsız hikayeden sonra kendimizi pasaportsuz, fotoğraf makinasız, kimliksiz falan sokaklara attık. Canımız öyle sıkkındı ki o gece eğlencenin dibine vurup düşünmeden para harcamaya karar verdik. Üzüntümüzü taşkınlıkla unutacaktık.



Mahallemize yakın bir sokak alabildiğine striptiz klübü doluydu. Kızlarını beğendiğimiz birine girdik. Beklediğimizin aksine, içkilerin fiyatları makuldü. Bara, kızların ayak ucuna oturup deli gibi içtik.





Kızlara para taktık. Masamıza çağırıp içki ısmarladık. İki abaza hergele Tayland’ın strip barlarında ne herzeler yerse onları yedik işte, falan filan diyerek geçiyorum bu kısmı :D Bu arada, barda tek bir tuvalet vardı ve üstünde de Man yazıyordu hehehe!

Not: Kızlar ve şovlar güzel olsa da ülkenin böyle tanınmasının ülkenin diğer güzelliklerine haksızlık olduğunu düşünüyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder