10.7.13

Batıma - 1

(Bir not: Dünya muhteşem bir gezegen. Görülecek o kadar çok yer var ki... Çok küçük bir kısmını görebildiğimiz için kalanının ziyan olması haksızlık...
 Hazırlık döneminde Portekiz'in muhteşem adaları Azor ve Madeira'yı araştırırken (gidemedim, o ayrı), tanrının okyanusun ortasına kondurduğu bir şaka ile karşılaştım: Tuvalu. 

Tuvalu her gün denize daha da batan, 15-20 yıl sonra tamamen suya gömülecek bir ada. Buradan oraya varmak 3-4 güne ve bir dünya paraya mal oluyor. Bu kez bir kenara koydum ama gideceğim. Hem o tanrısal şakayı görmek için hem de Tuvalu dilinde "aşk" ve "var olmak" aynı kelime ile (Alofa) ifade edildiği için... 

Tuvalu fotoğrafları için bkz. google).



(Başka bir not: "Doğuma" başlıklı yazılarımı okuyanlar "Ne ara doğdun da ne ara battın!" diyebilirler. Doğmayı ya da batmayı becerebildiğimden değil, şık duruyor diye seçiyorum bu başlıkları... Yoksa ben kimim ki cılız bir kibrit ışığı kadar olan aydınlığımı güneşle teşbih-i beliğ edeceğim?
...






Hayatım epeydir rüyaların izini sürmekle geçiyor.


Tayland için doğuya gitmeden önce olduğu gibi, bu kez de batıyı rüyamda gördüm. Gördüğüm, baharat kokuları, kızıl-kahve renkli evler, ferraceli kadınlar falandı. Gördüğümü önce İran sandım. Biraz düşünüp fotoğraflara falan da bakınca, "İran değil de Fas'tı galiba rüyamda gördüğüm" dedim. Fas'a gitmeye böyle karar verdim. 


Fas neredeymiş diye haritaya baktığımda "Aaa, hemen üstünde İspanya ve Portekiz varmış! Oralara gitmek üzere Cebelitarık Boğazı'ndan geçen bir geminin güvertesinde sigara içmek de pek güzel olurdu" dedim. Ancak sonrasında zaman ve bütçe kısıtlamaları sebebiyle, zaten boğa güreşleri yüzünden hep soğuk durduğum İspanya ve dolayısıyla boğaz geçişini plandan çıkardım. Geriye Fas ve Portekiz kaldı.


Bir süre bu konuyu meşk ettikten sonra bir ayıldım ki benim bırak yurt dışını, yan sokağa bile gidecek param yok! "Sağlık olsun" dedim, unuttum. Ancak bir süre sonra bir iki yerden para geldi. İnternetten de masrafları paylaşacak bir yol arkadaşı (bundan sonra Bing olarak anılacaktır) bulunca kendimi hazırlıklara dalmış vaziyette buldum. Ama son ana kadar "Gitmeyip seramik fırını mı alsaydım?", "Ülkede kalıp tencere tava mı çalsaydım?" diye kendime dünyayı dar ettim.


Hazırlık sürecinde yine çılgınlar gibi çalıştım. Nerelere gitmek lazım, nereye ne kadar zaman ayırmalı, Fas'a ramazandan önce gitmek için Portekiz'e ne zaman gitmeli, en ucuz uçak bileti ne zaman, hangi otelde kalmalı, hangi tren istasyonundan hangisine nasıl gidilir şu bu... Milyonlarca belki çok gerekli belki gereksiz bilgi... Her şey tek tek çalışıldı, kağıda döküldü. Hangi gün, neredeki kafenin, hangi masasında oturmuş, ne içerek denize bakarak gülümsüyor olacağım bile belliydi. Kötü mü oldu? Hayır aslında. Zaman ve bütçe sınırlıysa planlama önemli. 


Sonuçta o gün geldi çattı ve düştüm yollara... Her gidişte olduğu gibi, göğsümle karnım arasında gezen sıcak ve derisi dikenli bir yılanı içimde taşıyarak...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder