10.7.13

Batıma - 4 (Meknes)

Ertesi sabah kısa bir tren yolculuğuyla Meknes'e vardık. (Meraklısına not: Normalde trenle Rabat - Meknes - Fes de yapılabilir. Çünkü tren yoluyla gidildiğinde Fes Meknes'ten daha uzak olan nokta. Ancak zaten Marakeş'e gitmek için tüm yolu geri gideceğimiz için bir şey fark etmeyecekti. Marakeş'e giderken Fes - Meknes - Rabat - Kazablanka'dan tekrar geçtik).

Meknes'teki riadımız da çok ilginç ve güzeldi. Gerçekten bu riadlar saklı birer cennet. 


Riad D'or - Meknes


Riadda biraz dinlendikten sonra gezmeye çıktık. Önce otelimize çok yakın olan Bab El Mansur'a gittik. 


Bab El Mansur (Mansour) - Meknes


Sonra Bab El Mansur'un karşısındaki meydandaki seramik dükkanlarında kendimizi kaybettik. Birkaç parça seramik aldım ben de.




Ardından Dar Cemai Müzesi'ni (Fas sanatları müzesi) (Dar jamai Museum) gezdik. Eski bir saraydan müzeye dönüştürülmüş olan bu binanın üst katındaki odalara bayıldım. Tabii ki Fas'ta hep hayranlıkla tanık olduğum ahşap işçiliği, duvarlardaki seramik mozaikler ve en bayıldığım süsleme olan alçı süslemeler burada da kendini tüm güzelliğiyle sergiliyordu.


Bu kadar karman çorman ve farklı desenin, hele de biri alçıdan, biri ahşaptan, biri seramikten, yapılmışken, bir arada güzel durabileceğine gözüyle görmese inanmaz insan. 




Dar Cemai Müzesi (Fas sanatları müzesi) (Dar Jamai Museum)


Dar Cemai Müzesi (Fas sanatları müzesi) (Dar Jamai Museum)


Dar Cemai Müzesi (Fas sanatları müzesi) (Dar Jamai Museum)

Galiba Ebu İnan Medresesi'ne de gittik ama emin olamıyorum. Hatta gittiğimiz diğer yerler de aklımdan çıkmış.


Bu kısmı arkamızda bırakıp, Bab Mansur'un arka tarafında kalan bölgeye gittik. Burada güzel Bab-ür Rih kapısından geçip ortalıkta biraz dolaşıp fotoğraf çektik.










Sonra benim özellikle görmek istediğim, inşaat işçisi olarak çalışıtırılan köleler ve hristiyan esirlerin tutulduğu söylenen zindanlara gittik. Yazıldığına göre burada 40 bin kişi yaşarmış. Yerin altında nasıl yaşadılar, ne korkunç bir hikaye falan diye düşüne düşüne, daha gitmeden zaten gerilmiştim. Tek ziyaretçileri olduğumuz zindanlara girerken şu herifler arkamızdan girip bizi burada kesse kimse izimizi tozumuzu bulamaz diye geçirdim içimden. Neyse zindanlara girdik. Ben epey içerilere ilerledim. Bing ise girişte fotoğraf çekiyordu. Orada yaşamaya mecbur bırakılmış insanlara o kadar kaptırmışım ki bir ara enerjilerini hissediyormuşum gibi geldi. O sırada 2 erkeğin kendi aralarında konuşmasına benzer bir uğultu duydum. Tam acaba Bing de duydu mu diye ona bakarken Bing'in çığlık atarak dışarı kaçtığını gördüm. Ardından ben de kendimi can havliyle dışarı attım. Uzun süre bir yandan titreyip bir yandan gülme krizi geçirdik. Dahası, görevlilere içeride bizden başka kimse olup olmadığını sorunca hayır cevabı aldık. Peki siz kendi aranızda konuşuyor muydunuz sorusuna aldığımız cevap da yine hayır oldu.


Meknes'teki zindanlar - Dungeons in Meknes


Fas'taki ilk günden beri çenesinde ve alnında dövmeler olan kadınlar görüyor ve dövmelerin anlamını merak ediyordum. Sonradan bu kadınların Berberi kadınları olduğunu öğrendim. Fas'taki berberiler bizdeki yörükler gibi. Dağlarda yaşıyorlar. Farklı ve özel bir alt kültür.







Fas'ta bana en garip gelen şeylerden biri herkesin, her şeyin birbiriyle aynı olmasıydı. Bütün riadların kapıları aynı sadelikte, içleri aynı güzellikte. Tüm kadınlar, tüm erkekler birbirinin aynı gibi. Mesela iş adamı tipi diyebileceğimiz takım elbiseli, evrak çantalı bir adam yok. Görülecek bütün yapılar da birbirine benzemeye başlıyor bir yerden sonra. Müzikler, yemekler, nane çayları, kahveler, her şey zaten aynı gibi, bir süre sonra iyice aynılaşıyor. Başka ülkelerde hiç görmedim bunu. İnsanların giyimleri çeşit çeşittir, restoranlar, kafeler çeşit çeşit, orada burada kulağınıza çalınan müzikler, yemekler çeşit çeşit... Fas'ta böyle değil. Çeşitlilik sadece o duvar süslemelerinde asılı kalmış gibi. Bu yüzden sık sık zaman donuyor ya da kendini tekrar ediyor gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Hele de bizim gibi her gün başka bir şehre gidip gün boyunca o şehrin her yerini görmek için taban teptiyseniz.




Akşamüstü sıcaktan pestilimiz çıkmış halde riada döndük. Her akşam olduğu gibi yine uzun süre yemek arayıp, bulduğumuz saçma sapan şeylere razı gelip karnımızı doyurduk. Geceye kadar da riadın olağanüstü terasında vakit geçirdik. O günün fotoğraflarına bakarken zindanda çektiğimiz fotoğraflarda normalde orada olmayan garip ışıklar fark ettik. Ya bizim orada olduğumuzu unutup kapıları kapatsalardı, şuydu buydu diye iyice gerilmişken rüzgarın metal vazolardan birini ittirmesiyle çıkan ciiiyk sesiyle tekrar yerimizden fırlama ve gülme krizi anları yaşandı. Yine çok geç olmadan yataklarımıza çekildik.



Riad D'or - Meknes

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder